25 Mart 2024

Arter’in ilk özel koleksiyon sergisi: Farz Et Ki Sen Yoksun

Sanatın tüm disiplinlerini kapsayan programıyla herkes için erişilebilir, canlı ve sürdürülebilir bir kültür ve yaşam platformu sunan Arter, ilk özel koleksiyon sergisini ziyaretçileriyle buluşturuyor. Tamamı Ömer Koç Koleksiyonu’ndan seçilen eserlerden oluşturulan Farz Et Ki Sen Yoksun sergisi, Selen Ansen’in küratoryal bakışıyla kronolojinin ve hiyerarşinin olmadığı bir mekânsal kurgu içerisinde yeni anlam arayışlarına kapı açacak bir deneyim sunuyor.
 
YAZI: Filiz Tülek
 
Arter’de gerçekleştirilen ilk özel koleksiyon sergisi olan ve tamamı Ömer Koç Koleksiyonu’ndan seçilen eserlerle oluşturulan Farz Et Ki Sen Yoksun, bir koleksiyonerin hayalleri ve hayata geçirdikleri neticesinde farklı nesneler arasında kurulan yakınlıkların ve oluşturulan gövdenin bir mekân olarak ev içinden müzeye taşınmasının imkânlarını araştırıyor. Sergide bir araya gelen yapıtlar, mekânda kurdukları yakınlıklar yoluyla yeni çağrışımlar için bir görüş alanı açıyor. Ömer Hayyam’ın Rubailer’inde yer alan bir dizeden esinle isimlendirilen ve 400’e yakın sanatçının yapıtlarının yanı sıra anonim eserler, seri üretimler ve muhtelif öğelere yer veren sergi, ziyaretçilerini bir koleksiyonun yan yana getirmeler aracılığıyla doğurabileceği bağları keşfetmeye davet ediyor.
Eser ve nesnelerin çeşitliliği kadar, kapsadığı mecralar ve ilişki kurduğu temalar bakımından da geniş bir yelpazeye yayılan serginin küratörlüğünü Selen Ansen üstleniyor. Koleksiyonerin oyuncul yorumunu yansıtan bir birikim yoluyla insanî zevkleri, arzuları, geçmiş hayatların heveslerini ve düşlerini bize taşıyan kitapları, koltukları, resimleri, heykelleri ve fotoğrafları buluşturan Farz Et Ki Sen Yoksun, 29 Aralık 2024’e kadar ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor.



Farz Et Ki Sen Yoksun üzerine konuşulacak çok şey var. Öncelikle tekil bir yaşama eşlik eden böylesine özel ve geniş kapsamlı bir koleksiyonun Arter’in galerilerinde kamuya açık hâle gelmesinin ziyaretçiler üzerinde büyüleyici bir etki yarattığını söyleyelim; devamında ise sözü sergi üzerine kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdiğimiz küratör Selen Ansen’e bırakalım.
 
Farz Et Ki Sen Yoksun sergisi dünyanın sayılı koleksiyonerlerinden olan Ömer Koç’un koleksiyonundan oluşan eserleri bir arada sunuyor. Sanatseverleri sergi alanında nasıl bir seçki bekliyor? 

Farz Et Ki Sen Yoksun Arter’in iki sergi katına yayılıyor. Çeşitli mekânsal kurgularla, tümü Ömer Koç Koleksiyonu’na ait, 700’e yakın sanat eseri, tasarım ürünü, mobilya, nadide eser, kitap, mektup, mühür, eğitim amaçlı anatomik modeller gibi muhtelif nesneleri bir araya getiriyor. Serginin temel odağı bu özel koleksiyonun oluşturduğu gövde ve “koleksiyon yapma” eyleminin farklı nesneler / taşıdıkları yaşantılar / ait oldukları dönemler arasında kurduğu ilişkiler. Oluşturduğum seçkinin, bu koleksiyonun özelliklerini tercüme edebilecek çeşitliliğe sahip olması benim için önemliydi. Sergide yer alan en eski eser Albrecht Dürer’in 1515 tarihli meşhur Gergedan gravürü, en çağdaşı ise Oliver Jones’un 2023 tarihli In The Present başlıklı göz resmi. Ziyaretçiler ayrıca, güncel ve modern eserlerin yan yana durduğu duvarlarda ayna, duvar saati, 2024 yılına ait bir Saatli Maarif Takvimi ve düşünür / yazar / devlet insanlarına ait sözler gibi sanat eseri olmayan “şeyler”le de karşılaşacaklar. Nitekim, bu koleksiyonun diğer dikkat çekici özelliği sıradan ve olağan dışı olanı, sanatsal nesneleri ve işlevsel eşyaları, sanat tarihsel bakımdan usta sayılan sanatçıların ve genç kuşak sanatçıların üretimlerini yan yana getirip eş değer kılması. 
 
Eser akışının bu denli yoğun olduğu bir sergide sergi kurulumu ve eser seçimi yaparken nasıl bir yol izlediniz?



Her serginin kendine ait bir serüveni vardır. Bu serginin toplam hazırlık süreci yaklaşık iki buçuk yıla yayılıyor. İlk etapta koleksiyonun gövdesiyle zaman geçirmek, koleksiyonerin bir araya getirdiği çeşitli nesnelere ve onlar arasında kurguladığı kimi tematik, kimi keyfi komşuluklara hatta çarpışmalara kulak vermek istedim. İster istemez daha önce hazırladığım sergilerden farklı bir yol izlemem gerekti. Önceden hiçbir ana tema veya yön belirlememeye gayret ettim. Serginin mimarları Cemre Akman ve Nilüfer Konuk ile beraber mekânsal anlamda çalışmaya başladığımızda, benzer bir ilke izledik diyebilirim. Ömer Koç Koleksiyonu’nun sunduğu enginlik ve çeşitlilik kaybolmaya müsait, farklı okumalara imkân veren bir diyar oluşturuyor. Nihayetinde, Farz Et Ki Sen Yoksun sergisi, koleksiyonerin kendi yaşam alanında eserler arasında kurguladığı komşulukları onlara tamamen sadık kalarak sergi alanına taşımayı amaçlamıyor. Daha ziyade, bu komşuluklardan ilham alarak ve onları yorumlayarak yeni ilişkiler, yeni komşuluklar yaratmaya gayret ettik.
 
Kendimi koleksiyona biraz daha hâkim hissettiğim vakit, çeşitli “aileler” oluşturmaya başladım; bu aileler biçimsel veya kavramsal yakınlıklar taşıyan eserlerden ibaret. Sürecin devamında, bu eşleşmeler sergi alanına yerleştirdiğimiz küçük taşlara dönüştü. Bir bakıma, ormanda dönüş yolunu bulmaya çalışan Parmak Çocuk’un tersine biz bu “taşları” kaybolmak, bildiğimiz yollardan sapma amacıyla kullandık. Eser seçkisi sergi mekânıyla beraber şekil aldı ve mekân çok geçmeden düşünsel süreçte de belirleyici oldu. Eserler arasında belli eşleşmeler veya çarpışmalar oluştururken, sergi alanının içine yer yer bir ev içi mekânını anımsatacak bölümler kurguladık.
 
Tekil bir yaşama eşlik eden bu özel koleksiyonun Arter aracılığıyla ve sizin küratoryal bakışınızla kişisel bir koleksiyondan kamuya açık hâle gelmesi nasıl bir dünyanın kapılarını aralıyor?



Barındırdığı nesneler, yoğunlaştığı konu(lar) veya kapsamı ne olursa olsun, her “özel koleksiyon” onu oluşturan koleksiyonerin hayallerinin ve merakının izlerini taşır; bu bakımdan hem kişisel hem özgündür, her koleksiyoneri var eden nevi şahsına münhasır âlemidir. Dahası bir özel koleksiyon çoğu zaman koleksiyonerin yaşam alanıyla kesişir ve bu alan en gündelik faaliyetlerin yapıldığı, sanatsal işlevi olmayan özel bir alana tekabül eder. Bu doğrultuda, bir özel koleksiyonu ait olmadığı bir yerde ve başkalarıyla deneyimlediğimizde sınırları muğlaklaşan, tanımı zor bir bölgeye adım atmış oluyoruz. Özelden tam kopmasa da ondan bağımsızlaşan, alışıldık yakınlık / mesafe tanımlarımızı sınayan bir alan. Bu koleksiyonun baş döndürücü çeşitliliği, koleksiyon ile yaşam arasındaki kesişmeyi daha da çarpıcı kılıyor kanımca. Sergide her şeyden önce bu kesişmeye ışık tutmak ve yer vermek istedim. Benim gözümde, sergide gezerken kapısını araladığımız dünya yaşamın ta kendisi: Düşlerimizle / korkularımızla, inşalarımızla / yıkımlarımızla dolup taşan bir dünya. Ve bu dünyada, suskun zannettiğimiz nesneler bir bakıma “konuşuyor”; gözlerimizin önünde geçmişi, şimdiyi ve geleceği birbiriyle örüyor, uzakları erişimimize yakın tutuyor, bazen bakmaya tenezzül etmediğimiz şeylere ışık tutuyorlar. Özetle, Farz Et Ki Sen Yoksun sergisinde koleksiyonerin eylemini irdeleyerek, hayatın sınırları içinde sığdırdığımız sayısız âlemi ve yarattığımız kaçış imkânlarını görünür kılmak istedim.

Tasnif mantığına meydan okuyan; farklı dönemlere, alanlara ait nesnelerin ya da eşyaların ahenkli bir uyum içinde sunulması ziyaretçilerde nasıl bir etki yaratıyor?  



Serginin açılışından bu yana kulağıma gelen ziyaretçi yorumları şaşırma ve büyülenme hissini içeriyor. Gerek biçimsel olarak, gerek ilişkilendikleri konular itibarıyla sergilenen eserlerin birçoğu sıra dışı, merak uyandıran bir boyuta sahip. Öte yandan, eser çeşitliği ve çokluğu zannediyorum bizlere çocuksu diyebileceğim bir büyülenme yaşatıyor. Bir kaleydoskopun merceğinden baktığımızda, bizi çevreleyen şeylerin bin bir parçaya dönüşmesi, en tanıdık şeylerin bile tanınamaz bir hâl alması karşısında hissettiğimiz büyülenmeye benzetiyorum bunu. Ayrıca, Ömer Koç Koleksiyonu’nun somutlaştırdığı bütüncül bakış, disiplinler / mecralar / dönemler arasında kurduğu yakın ilişkiler günümüzde dahi bir sanat kurumunda nadir karşılaştığımız bir sergileme şekline imkân sunuyor. Tasarım müzelerini veya çağdaş sanat müzelerini ayrı ayrı gezerek görebileceğimiz nesneler bu sergide aynı çatı altında. Sanırım bu deneyim de ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.     
 
Farz Et Ki Sen Yoksun’un Ömer Hayyam’ın Rubailer’inde yer alan bir dizeden esinle isimlendirildiğini biliyoruz. Bunun anlamından bahsedebilir misiniz?



Ömer Hayyam’ın Rubailer’i bana yoldaşlık eden, içinde tekrar tekrar gezinmeyi önemsediğim edebî eserlerin arasında yer alıyor. Dediğim gibi bu serginin hazırlıklarına başlarken önceden herhangi bir tema belirlememeye gayret ettim. Bununla beraber, Ömer Koç Koleksiyonu ile zaman geçirdikçe, koleksiyonun “köşetaşları”nı oluşturabileceğini düşündüğüm bazı açılar, ivmeler ve kavramlar zihnimde belirmeye başladı. Bu köşetaşlarının arasında canlı cansız tüm varlıkların tâbi oldukları yer çekimine karşın yükseliş çabalarımız, ağırlık ve hafiflik ikilemleri yer alıyor. Yaşamın kendisiyle -dolayısıyla ölümlü olma hâliyle- yakın temas kuran bu koleksiyon düş, mizah, merak, arzu, bilgi ve sanat aracılığıyla insanlığın kurguladığı yükselişlerin somut örneklerini muhafaza ediyor benim gözümde. Bu noktada, şairin sonluluğumuzun bilinciyle yaşamı coşkuyla kucaklama çağrısı güçlü bir şekilde yankılandı. Hayyam’ın dizelerinden ilham alan “Farz Et Ki Sen Yoksun” başlığını, varlık ve yokluk arasında salınan hayatlarımızı kapsaması arzusuyla oluşturdum.

Farz Et Ki Sen Yoksun, Arter’deki ilk özel koleksiyon sergisi olma özelliğini taşıyor. Böyle bir sergiyi sanatseverlerle buluşturmak sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Küratoryal açıdan, Farz Et Ki Sen Yoksun sergisi benim için şüphesiz birçok bakımdan bir ilk oluşturuyor. Daha önce hazırladığım sergilerin bağlamında çeşitli özel (ve kurumsal) koleksiyonlarla çalışma olanağım oldu elbette. Fakat, bu sergiyle “koleksiyon” adını verdiğimiz, sınırlarını asla belirleyemeyeceğimiz, yaşayan bir bütünle ilk defa bu denli yoğun bir çalışma süreci deneyimledim. Bu deneyimi en başta koleksiyonunun kapılarını bize açan koleksiyonere, Sayın Ömer Koç’a borçluyum. Kendisinin süreç boyunca verdiği destek, esirgemediği güven ve düşünsel yoldaşlığı olmasaydı, bu sergi gerçekleşemezdi. Farz Et Ki Sen Yoksun ayrıca birçok birliktelik ve iş birliği sayesinde vücut buldu, ekip arkadaşlarımın emeği ile şekil aldı. Arter’in mimarisiyle bir diyalog kurarak, tüm bu emeğin meyvesini ziyaretçilerle paylaşabilmek kıymetli bir duygu benim için.  
 
KÜRATÖR SELEN ANSEN KİMDİR? 
 


1975’te İstanbul’da doğdu. Strazburg Marc Bloch Üniversitesi’nde Modern Edebiyat ve Sinema (yüksek lisans) eğitimi aldıktan sonra 2001 yılında Sanat Teorisi ve Pratikleri alanında doktorasını tamamladı. Başta Strazburg Ecole Supérieure des Arts Décoratifs olmak üzere Fransa’da farklı sanat ve tasarım okullarında sanat teorisi ve sanat felsefesi eğitimi verdi. 2009–2015 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Felsefe ve Toplumsal Düşünce ile Karşılaştırmalı Edebiyat yüksek lisans programlarında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ansen, Arter ile ilk temasını 2011’de küratörlüğünü yaptığı Berlinde de Bruyckere (Yara, 2012) sergisi aracılığıyla kurdu. 2015’te Arter’in küratoryal ekibine katılan Ansen, Marc Quinn (Aklın Uykusu, 2014), It takes two to make an accident (HISK, Belçika, 2015), Her Düşenin Kanadı Yoktur (2016), Kelimeler Pek Gereksiz (2019–2020), Céleste Boursier-Mougenot (offroad v.2, 2019), Cevdet Erek (Bergama Stereotip, 2019–2020), KP Brehmer: Büyük Resim (2020–2021), Candeğer Furtun (2021–2022), Locus Solus (2022–2023) ve Ahmet Doğu İpek (Başımızda Siyahtan Bir Hâle, 2022–2023) sergilerinin yanı sıra İsmi Lâzım Değil (Brigitte Pitarakis ile birlikte, Abdülmecid Efendi Köşkü, 2022), Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin? (Meşher, 2022–2023) ve Anne Wenzel: Carte Blanche (Stedelijk Museum Schiedam, Hollanda, 2023) sergilerinin küratörlüğünü yaptı; çeşitli uluslararası yayınlara yazılarıyla katkıda bulundu. Ansen, Arter’in Dolapdere’deki yeni binasında hayata geçirdiği Performans Programı’nın (2019–2020) da küratörlüğünü üstlendi.